Almanya izlenimlerimin 6. ve son bölümünde, 1960’lı yıllardan itibaren Almanya ve Avrupa’ya iş için, aş için göç etmek zorunda kalan Anadolu insanımızı, Avrupa’daki Türklerle ilgili yıllardan bu yana gözlemlerini yazmak istiyorum.
2. Dünya savaşı sona erip, büyük bir kalkınma hamlesine başlayan Almanya ve bazı Avrupa ülkeleri, madencilik, Demir Çelik Sanayi, alt yapı hizmetleri, çeşitli fabrikalar gibi alanlarda yoğun iş gücü ihtiyacı duyunca Türkiye ile iş gücü anlaşması imzaladılar ve kapılarını Türk işçilere açtılar. 1960’lı yılların hemen başlarından itibaren başta Zonguldak ağırlıklı olmak üzere Batı Karadeniz bölgemizden ve Anadolu’nun birçok ilinden, ilçesinden, köyünden insanlarımız Almanya ve Avrupa’ya akın etti. Ekmek için, aş için gurbet ellere giden Türklerin en büyük hayali, para kazanıp köylerine bir ev yapabilmek, traktör alabilmek ve tekrar ülkemize dönmekti. Ancak, öyle olmadı. Aradan geçen yıllar içinde evli olanlar eş ve çocuklarını yanlarına aldılar, bekar olanlar ise hemen hemen her yıl geldikleri yaz tatillerinde Türkiye’den evlilik yaparak, gurbetçilerimiz arasında “ithal evlilik” olarak adlandırılan aile birleşimi yolu ile Almanya ve Avrupa’ya yerleştiler, orayı ikinci vatanları olarak gördüler.
Avrupa’daki Türkler dinlerini unutmamak için, bulundukları şehirlere, semtlere mescitler, camiler yaptırdılar. Almanya’da günümüzde hemen her şehirde, kasabada bir camiye, cami yoksa bile bir mescide rastlamak mümkündür. Özellikle Cuma namazlarında dolup taşmaktadır. Ramazan ayları sanki Türkiye’de gibi yaşanmakta, Kurban geleneğini sürdürmektedirler. Din anlamında, ülkemizden de çok büyük destek ile Avrupa’nın her yanına camiler, mescitler yapılırken Türkçe dili konusunda özellikle 3. ve 4. Kuşakta sıkıntılar yaşandığını bizzat gözlemliyorum. 20’li yaşlardaki 3. Kuşak ana dili gibi Almanca, hatta İngilizce konuşabilirken Türkçe’yi konuşmakta zorlanıyor. 4. Kuşaktaki yeni nesil ise bir önceki kuşaktan anne ve babanın evlerinde Türkçe yerine Almanca konuşmaları nedeniyle Türkçe konuşmakta çok zorlanıyorlar. Okullarda ise, yıllar önce çok sayıda Türkçe öğretmeni görev yaparken artık onların emekli olmaları ve yerlerine yenilerinin yetişmemesi ve yeterli gelmemesi yüzünden orada da sorunlar yaşanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda, 5. 6. nesilden itibaren Türkçe’yi büyük ölçüde unutmaları ve gelecekte “Türk kökenli Almanlar” olarak adlandırılmaları kaçınılmaz olacak gibi gözükmektedir.
Aslında, ana dil Dünyanın bütün toplumlarında çocukların ilk öğrenmeleri gereken dil iken, Avrupa’daki Türklerin ana dillerinden yavaş yavaş uzaklaşma tehlikesini net olarak görmek, hissetmek mümkündür.
Almanya ve Avrupa’da en büyük sıkıntıyı çeken 1960 ve 1970’li yıllarda giden birinci kuşak olmuştur. Birçoğu maden işçisi ya da ağır işlerde çalışan gurbetçilerimiz dil öğrenmekte büyük zorluklar yaşamışlar, Avrupa’nın örf, adet ve geleneklerine ayak uydurmakta ciddi anlamla zorlanmışlardır. Bir süre sonra yanlarına aldıkları eşleri de aynı şekilde çok büyük güçlükler yaşadılar. Ancak, Almanya’da doğan ikinci ve üçüncü nesil Almanca ve İngilizce dil eğitiminin yanı sıra Avrupa’nın çok iyi eğitim sistemi ile yetişip günümüzde tıptan, hukuk alanına, iş dünyasından, siyasete kadar birçok alanda başarılı olmuşlardır. Pandemi döneminde Biontek aşısını bulup geliştiren Özlem Türeci ve Uğur Şahin başta olmak üzere Avrupa ve Dünya genelinde ün yapmış birçok gurbetçi Türk, ülkemizin övünç kaynağı olmuştur. Avrupa Kupası’nda hem Türk Milli takımımızın, hem de Alman milli takımının kaptanlarını Hakan Çalhanoğlu-İlkay Gündoğan’ın da gurbetçi çocuklarımız olması da Avrupa’daki Türklerin her alandaki başarılarına sadece küçük bir örnektir. Yine, Almanya ve Avrupa’nın en önemli yapay kalp uzmanı. Geçtiğiiz yıllarda Almanya’da yılın doktoru seçilen Dr. Dilek Gürsoy Ordu Aybastı kökenli bir gurbetçi ailenin kızıdır.
Geçtiğimiz aylarda, Almanya’da Karabük-Yenice ve Çevresi kültür Dayanışma Derneği’miz tarafından düzenlenen “Karabüklüler Gecesi”nde yaptığım konuşmada da belirttiğim gibi, Almanya ve Avrupa’da yaşayan her hemşehrimiz, her Türk bir başarı öyküsüne sahiptir. Her biri en azından 2 dil bilmekte, hele hele yeni nesil 3-4 dil öğrenip uluslararası büyük başarılara imza atabilecek çapta eğitim almaktadırlar. Avrupa’daki Türkler ticaret alanında da yıllar içinde başarıdan başarıya koştular. Fazla uzağa gitmeye gerek yok, Karabük’te Kurtuluş Mahallesi’nde beraber büyüdüğümüz çocukluk arkadaşımız Orhan Buyurman, Yeniceli hemşehrilerimiz Satılmış-Hakan Koymatlı kardeşler, Aksaraylı genç iş insanı Erkan Doğanay, Zonguldaklı hemşehrimiz Hasan Köktürk ve oğulları, Yeniceli Abdullah Ören, Devrekli İlhan Bükrücü, Zonguldaklı Recep Kahya, Samsunlu Ercüment Salman, Devrekli Yüksel Kafalı yine Bartın kökenli Karabüklü dostumuz Sabri Gülenç, Eflanili Yılmaz Uyumaz, Zonguldak Ereğlili Hüseyin Erdoğan ve oğulları, Yeniceli Osman Satuk, Ordulu Kader Gül, Zonguldaklı Yüksel Koymat, Nevşehirli Avni Yavuz ve oğlu Hayati Yavuz, Çaycumalı Kara Kemal’in çocukları Kuzucu kardeşler, Gökçebeyli Bahri Kılıçaslan, Yeniceli Mustafa Onur, Zonguldaklı Mustafa Yağcı, Perşembeli Güngör Ermiş, Karamanlı Mevlüt Akkurt, Devrekli Turhan Demirbaş, Ankara Haymanalı Refik Akyüz, Çaycumalı Cevdet Süzer, Hataylı Adnan Derviş, Çaycumalı Nedim Kalembaşı, Yeniceli Murat Kekeç, Siirtli Zeki Kavun ve Kavun ailesi ve bizzat bizim tanıdığımız bölgemizden yüzlerce iş insanı başarıdan başarıya koşmaktadırlar. Ayrıca, BRTV’de reklamlarına rastladığınız ve 300’den fazla ürün ile Avrupa pazarında olan ve Amerika dahil Dünya pazarlarına açılmayı hedefleyen Yayla başla olmak üzere bir çok Türk Markası yıllar içinde büyük başarılar elde ettiler. Ayrıca, sanat alanında da yüzlerce, binlerce Türk Avrupa’da başarıları ile gururumuz oldular. Ünlü Yönetmen Fatih Aksoy olmak üzere birçok sanatçı da yine Almanya ve Avrupa’daki gururlarımızdır. Karaelmas diyarımızdan da Aydın Çimen ve Sezai Çağdaş gibi isimler çok uzun yıllar Almanya’da Türk düğünlerinin ve etkinliklerinin vaz geçilmezleri olmuşlardır. Bu yolculuğumuz sırasında Münih’te tanıştığımız Sebat Cananoğlu ve birçok dizi film oyuncusu da yine gurbetçi ailelerimizdendir.
Almanya ve Avrupa’daki her Türk gerçekten birer başarı öyküsüdür. Onlar, aynı zamanda bizim Avrupa’daki canlarımızdır, kanlarımızdır. Avrupa’daki lobimizdir. Avrupa kupası maçlarında bizzat gözlemledim, milli coşkuyu öyle bir yaşıyorlar ki onlarla gurur duydum. BRTV olarak, iyi ki 10 yıldan bu yana Anadolu’dan Avrupa’ya yayın ulaştırıyoruz, iyi ki oradaki gurbetçilerimiz ile gönül bağı içindeyiz. Anadolu’dan Avrupa’ya “gönül köprüsü” görevi görüyoruz. Bu duygularla, 6 bölümden oluşan Almanya izlenimlerim yazımı bitiriyor, Almanya ve Avrupa’da yaşayan gurbetçilerimizi saygı ile selamlıyorum.