Mesleğimiz ve işimiz gereği uzun yıllardan bu yana Avrupa başta olmak üzere Dünyanın çeşitli ülkelerine gidiyoruz. Özellikle son yıllarda, Almanya ve Avrupa’da Türklerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerin Belediyeleri, Üniversiteleri ve kamu yöneticileri ile de bir araya geldiğimiz oluyor. Bizdeki bazı makam ve mevki sahiplerinin kibirlerini gördükçe, onların mütevazi ve alçak gönüllü davranışlarına, tavırlarına hayran kalmamak mümkün değil. Avrupa’da bir makam sahibini ziyaret ediyorsunuz, çevresinde hiç hizmetçi, garson vs. yok. Odasındaki kahve makinasından size elleri ile kahvenizi yapıyor, ya da soğuk bir şey içecekseniz size bizzat elleri ile ikram ediyor.
Bizde de maalesef tam tersi. Küçücük bir şehirde bile, kamu görevine gelmiş bir makam sahibi küçük dağları ben yarattım tavırlarında.! Geçtiğimiz günlerde Karabük Üniversitesi’nde Karabük Gazeteciler ve İletişim Derneği yönetim kurulu üyelerimiz ile birlikte Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Fatih Kırışık’ı ziyaretimiz sırasında bir ayrıntı dikkatimi çekti. Günlerden bu yana yazıp yazmamayı düşünürken, özüne sözüne ve uzun yıllardan bu yana ulusal basındaki engin deneyimlerine güvendiğim çok yakın bir dostuma olayı anlattım. “Mutlaka yazmalısın. Hatta, yazarken de Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Hakan Fidan’ın Şam’da Suriye’nin yeni Lideri Ahmet Eş-Şera ile Kaysun Dağı’ndan Şam manzarasını izlerken karton bardaklarda çay içtiklerini de eklersen iyi olur” dedi. Peki yazalım o zaman özel cam bardak, plastik bardak konusunu. Ama, öncelikle birkaç gün öncesinden başlayalım.
Karabük Gazeteciler ve İletişim Derneği olarak ziyaretimiz öncesi tuhaf bir gerginlik yaşandı. Rektör beyden, randevuyu bizzat ben istedim. Yönetimdeki Ergün Başkaya arkadaşımızın, İlahiyat Fakültesi’ndeki bir araştırma görevlisi ile ilgili haberini hatırlatarak, “o haber ne olacak?” şeklinde tuhaf bir söz söyledi. Bende, haberde bir yalan, iftira varsa yasal yolların olduğunu hatırlattım, ya da haber ile ilgili bir açıklama yapmak istiyorsanız “cevap ve düzeltme hakkınızı kullanabilirsiniz” dedim.
Randevu talebimden birkaç gün geçtikten sonra, Sayın Valimiz ve Belediye Başkanımızı ziyaret ettiğimizi, randevu verdikleri takdirde kendilerini de ziyaret etmek istediğimizi son kez hatırlatarak “Genel Sekreterimiz Semih bey sizinle irtibatta olacaklar” dedim. Önce, Pazartesi günü 08.30’a randevu vermişler, ardından Salı günü yine önce aynı saate ardından da 09.30’a almışlar. Yönetim kurulundaki arkadaşlarımızın ortak kanısı randevuyu iptal etmekti. Aramızdaki irtibatın kopmaması için geçtiğimiz Cuma günü Rektörün İletişim Danışmanı değerli dostumuz Prof. Dr. Mustafa İnce’yi arayarak, arkadaşlarımızın bu randevu konusundaki tepkilerini Rektör beye iletmelerini ve bugün gün içinde randevu gerçekleşirse gelebileceğimizi, yoksa randevu talebimizi geri çekeceğimizi net bir dille ifade ettim. Ardından, kısa bir süre sonra gün içinde saat 14.00’de KBÜ Rektörü Prof. Dr. Fatih Kırışık beyefendi lütuf göstererek randevuyu verdi.
Yönetimdeki arkadaşlarımız Semih Gülen, Sedat Karaoğlu, Ergün Başkaya, Ziya Alak, Zafer Acar ve Ahmet Özler ile randevu saatinden 10 dakika önce Rektörlük binası önünde buluşup, Rektörlük katına çıktık. Sayın rektörümüzde yardımcılarını, Genel Sekreter dostumuz ve danışmanlarını randevuda bulunmaları için davet etmiş. Toplantı salonuna geçtik, bizler masanın bir yanında, Rektör yardımcıları ve danışmanlar diğer yanında yer aldı. Sayın Rektörümüz Fatih Kırışık beyefendi salona teşrif ettiler, tokalaştık. Kameralar açıldı, Sayın rektör “sizleri bulmuşken neler yaptığımızı anlatayım” diye sözlerine başladı. Yapılan ve yapılması planlanan çalışmaları anlattı.
Ziyaret boyunca bir detay dikkatime çekti. Basın mensupları olarak bizim ve Rektör yardımcıları ile danışmanların önünde plastik bardak içinde su vardı. Sayın rektörün önünde ise altında özel tabağı, üstünde yine bardağın toz ya da mikrop almaması için camdan kapağı olan göz kamaştırıcı bir bardak vardı.
Türk örf ve adetlerinde, ev sahibi kendisi özel bir kapta yemek yerken, misafirine asla uyduruk bir kapta yemek ikram etmez. Kendisi kristal bardaktan su içerken, misafirine de plastik bardaktan su ikram edilmez. Ya kendisi de plastik bardaktan içer, ya da misafirlerine de kendi içtiği bardaktan içirir. Bunlar bizim Türk kültürünün, örf ve adetlerimizin değişmez kurallarıdır.
Umarım Sayın Rektörümüz bizim bu yazımızı bundan sonra kendilerini ziyaret edecek olan misafirleri için mutlaka hatırlayacak ve kendileri özel bardakta su içerken, misafirlerine plastik bardakta su ikram etmeyecektir. Üniversitemizi ziyaret edenlerin birçoğu aslında Cumhuriyet Kenti Karabük’ün asli unsurları olup bir ya da en geç iki dönemliğine misafir olan Sayın Rektördür. Ayrıca, dün Ergün Başkaya “Kendi memleketimizde el olduk” başlıklı bir yazı yazmış ve Karabük önceki dönem Belediye Başkanlarından Enver Tümen ağabeyimizin oğlu, Prof. Dr. İbrahim Tümen’e bir yıldan bu yana KBÜ Rektörünün randevu vermediğini yazmış. Bugün, İbrahim Tümen kardeşimiz ile yaptığım bir görüşmede bir yıldan bu yana randevuya henüz cevap gelmediğini teyit ettim. Sevgili Karabüklü hemşehrilerim, çok değerli Karabük’te görev yapan bu memleketin sorunlarını kendi sorunları gibi gören onur ve hassiyet sahibi değerli meslektaşlarım size soruyorum. Karabüklü bir Profesör, hem de Karabük’e 10 yıl Belediye Başkanlığı görevinde bulunmuş bir büyüğümüzün oğlu Karabük Üniversitesi Rektöründen randevusuna bir yıl bekler mi Allah aşkına..? Bekler diyorsanız, biz Sayın Rektör ve benzerlerinin karşısında el pençe divan duralım. İstedikleri gibi at koştursunlar, istedikleri gibi bu onurlu kentin insanlarını küçümsesinler, alay etsinler..!
Belki bu yazı kibir abidesi olan bir takım çevreleri üzmüş olabilir. Hatta bize kızıp darılabilirler de ama şapkalarını önlerine koyup düşündüklerin de 40 yıllık bir gazetecinin ve ömrünün yarıdan fazlasını Karabük’te gazetecilik yapan ve gazeteciliği kamu görevi olarak gören bir sorumluluk sahibinin uyarısı olarak kabul etmelerini özellikle rica ediyorum. Şimdilik nokta.