WhatsApp Hattı:
Frekans Bilgileri: TÜRKSAT 4A Frekans:12265 Polarizasyon:Vertical(Dikey) Sembol Rate 27500 FEC: 5/6
SON DAKİKA

“MİLLİ İÇKİ” PENCERESİNDEN İÇKİ TARİHİ

Bu haber 08 Mayıs 2013 - 11:53 'de eklendi ve 2.804 kez görüntülendi.

“MİLLİ İÇKİ” PENCERESİNDEN İÇKİ TARİHİ

Ta Çerkeş’ten, Ovacık’tan Safranbolu pazarına gelenler bizim köyden geçerlerdi çocukluğumda. Çoğu da camide bulun köy odasında bir gece kalırlar ertesi gün Safranbolu’ya ulaşırlardı.

Sıcak yaz günlerinde evimizin önünden geçenlere nineannem; “buyurun, soğuk bir ayran için “ diye tas tas ayran sunardı da sıcaktan kavrulan insanlar dualar ederek ayranlarını içip yola koyulurlardı.

“Milli içki” konusu çıkınca o yılları anımsadım.

*

Allah’ın nazarlardan saklamasını dilediğim Sayın Başbakanımız yine elmalarla armutları toplayarak yeni bir ürün oluşturup piyasaya sürdü ama aklı yerinde olan kimse yemedi bunu.

Yiyenler yok mu?..  Olmaz mı?…

Yalakalar, yağcılar, dalkavuklar, çıkarcılarla birlikte bir avuç dini bütün kardeşlerimiz de inanmış göründüler.

Oysa ilkokul eğitimi bile olan herkes bilir ki Türkçede “içecek” ve “içki” farklı anlamlar taşır.

Su, soda, ayran, limonata, şalgam suyu, şıra “içecek” sözcüğü ile tanımlanır.

Şarap, bira, rakı, votka, viski gibi “alkollü” olanlara “içki” denilir.

*

Bu konu ciddi olarak tartışılmaya değecek bir şey değil. Gündem değiştirmeye yönelik ortaya atılmış sözlerden birisi.  Zira ülkemiz sıkı bir süreçten geçiyor. Hükümetin, İmralı’nın hatta Karayılan’ın açıklamaları artık saklanabilecek gibi değil.

Akil İnsanlar konusu da tam bir komediye dönüşmüş durumda.

Böylesi bir anda gündem sıradan bir konuyla değişmezdi, değişmedi de…

Ama madem böyle bir konu açıldı biz de bir başka ucundan tutup biraz tarihi bilgi sunmaya çalışalım.

*

(Bu alıntı Cumhuriyet yazarı Özgen Acar’ın 30 Nisan tarihli yazısından yapılmıştır.)

*

“Tanrı’nın “insanlığı cezalandırmak” amacıyla yaratacağı tufandan Nuh ve ailesini korumaya karar verdiğinde, ona yapacağı tekneye her hayvan cinsinden birer çift almasını söylediğini bilirsiniz…
*

Tekne, tufanın yedinci ayının on yedinci günü Ağrı Dağı’nda; Aramaik kökenli Hıristiyan Süryaniler ile Müslümanların “Kuran’ına” “Şehr-i Nuh” kökenli “Şır-nak”taki Cudi Dağı’na selamete çıkmış!
*

Tekneden salınan güvercin ağzında “zeytin dalı” ile döndüğünde, tufanın bittiği anlaşılmış. Bu olay “zeytin” ve “zeytinyağı” olgusunu vurgularsa da günümüzde “barışın simgesine” dönüşmüştür!

*
Nuh, yolcularını soluklanmaları için, Ağrı Dağı’nın yüksek tepelerinin birinde geçici olarak karaya çıkarmış. Akşam tekneye dönen hayvanların sayımını yaparken, keçilerin garip davranışlar içinde olduklarını algılamış. Keçilerdeki değişiklik Nuh’u şaşırtmış!
Ertesi günü hayvanları yine salıp keçileri izlemiş. Keçilerin, sarmaşık türü bir bitkinin meyvelerinden yediklerini görmüş. Bitki “asma”, meyvesi ise “üzüm” imiş! Nuh da üzümden yemiş, yedikçe neşelenmiş, keçiler ile tekneye sarhoş dönmüş!
*

Sam, Ham ve Yafet adlı üç oğlundan Ham içeriye girince baba Nuh’un çırılçıplak yattığını görmüş. Sam ile Yafet babalarının üzerini örtmüşler. Bu olay pek çok sanat yapıtına konu olmuştur.

*
Keçi ve Nuh’un yedikleri üzümden sarhoş olmayı keşfetmeleri şeytanı kıskandırmış. Şeytan, ateşi ile asmayı kurutmuş. İnsanı baştan çıkaran bu buluşun işine geldiğini bir süre sonra algılayan şeytan pişman olmuş!

*

Nuh’a, kuruyan asma kökünü yedi değişik hayvanın kanı ile sulamasını önermiş. Nuh’un yedi hayvanın kanı ile suladığı asma yeniden canlanmış!

O gün bugündür, şarap içenlerin “aslan” gibi “cesur”, “kaplan” gibi “yırtıcı”, “ayı” gibi “güçlü”, “köpek” gibi “kavgacı”, “tilki” gibi “kurnaz”, “horoz” gibi “gürültücü”, “saksağan” gibi “geveze” olmaları bundanmış…
*

İster Ağrı, ister Cudi Dağı olsun her ikisi de Anadolu’da olduğuna göre şarabın da anavatanı Anadolu’dur. Ağrı’nın çevresini sulayan Aras ve kolları, Cudi yöresinde Fırat ve Dicle’nin vadilerindeki bağlar bu anavatanı oluşturur. Elazığ’ın “Öküzgözü”, Diyarbakır’ın “Boğazkere” kırmızı üzümleri o günlerin mirasıdır.
*

Ankara’nın ilçesi Kalecik’in “Karası” da bugünün olayı değildir. Romalıların 2 bin yıl önce Kalecik’ten Fransa’ya “şarap” gönderdikleri biliniyor.

Son yerel seçimlerde AKP’nin bayan belediye başkanının “Şarap yerine pekmez üretilecektir!” söylemi kendisine seçimi kaybettirmişti. Darısı!
*

İran’ın Şiraz kentine özgü “üzümünden” yapılan şaraplar artık üretilmiyor. Ama bu üzüm çeşidi, Türkiye dahil, tüm dünyada “şiraz üzüm şarabı” olarak üretiliyor.

Hatta ailecek şarap üreticisi olan eski Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın soyadı da “Şiraz’dan” devşirmedir.
*

Bazı gazetelerde biranın anavatanı olarak Belçika’dan söz ediliyor. Belçika bu konuda dünkü çocuktur.

Biranın Sümerler (İÖ 4000-2000) döneminde, bir kadının evindeki kilerde arpanın mayalanması sonucunda keşfedildiği anlatılır.
*

Mayalanma olgusuna dayalı şarap ve biradan sonra damıtma-imbik olgusunun keşfi ile “arak” Ortadoğu’da ortaya çıkmış, 1200’lerden sonra Anadolu’da “rakı”, birkaç yüzyıl sonra da Yunanistan’da “uzo” devreye girmiştir.

*

Bunları votka ve viski gibi yöresel içkilerin bulunuşu izlemiştir. Bu tarihsel gelişim de “içkinin insanlık tarihi” kadar eski olduğunu ortaya koyuyor.”

*

Evet, içkinin tarihi bu kadar eski…

Belki daha da…

Ve bu içki kavgası tarih boyunca sürüp gitmektedir.

Bazı dinlerce kutsal sayılan şarap diğerlerince haram kılınmıştır.

*

Bu arada bir diğer tartışma da Osmanlı padişahlarının içki içip içmedikleri konusudur.

Bu konuda da bir başka uzmanın görüşlerine göz atalım mı?

*

Konu Topkapı Sarayı Müdürü olan Prof. Dr. İlber Ortaylı’ya sorulmuş. Ortaylı, bu konuda isim vermenin ayıp olacağını, ancak sarayda içki içen de içmeyen de padişahların olduğunu söylemiş. Hatta cemiyette içmeyi yasaklayıp özel hayatında içen padişahlar olduğunu ifade etmiş.

 *

İşte İlber Ortaylı’nın açıklamaları:

 *

“Kendisine dokunan ve hasta olan padişahlar da var. İçenler var, genç yaşta ölenler de var. Ama içmeyenleri de var. yarı yarıya olabilir, belki fazla da olabilir. Şimdi tek tek sayamam. Bazılarının ne yaptıklarını hiç bilmiyorum.

 

Cemiyetteki, dışarıdaki insan neyse sarayın içindeki de o. Bir sofra, meze kültürü var. Balık ve bazı deniz mahsulatı sevenler var. Onları deniyorlar demek ki. Onlar daha çok içki ile tüketilen şeyler. Kendisi içki içenlerin içkiye karşı çıkarttıkları yasaklayıcı kanunları var. Kendisi içiyor ama cemiyette yasaklıyor. Sebebi  muhtelif, onları bilmek lazım. İçki imalatını yasaklayanlar var. İmalatı yasaklamayıp meyhaneleri yıktıranlar var. “

**

Evet, durum bu.

Şimdi bu yazıyı okuyan bazı yobazların bir bilgiyi paylaşma amacı taşıdığımızı kavrayamayıp başka anlamlar yükleyebileceklerini de görmüyor değilim.

O da onların bileceği iş demekten başkası gelmiyor elimden.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.