Karabüklü bir gençten İtalya’da başarı öyküsü.
Gül İnce İtalya’da düzenlenen “Anadilde Edebiyat” yarışmasında, “Mare vuol dire Deniz (Deniz demek Mare) ” isimli öyküsüyle birinci oldu.
Gül İnce’nin katıldığı yarışma İtalya’da yaşayan kadın göçmenlerin toplum hayatına ve edebiyat faaliyetlerine aktif biçimde katılmalarını teşvik etmeyi amaçlayan özellikleri ile dikkat çekiyor.
Yarışmanın ödül töreni, 20 Mayıs tarihinde Torino Uluslararası Kitap Fuarı’nın gerçekleştirildiği mekanda yapıldı.
Törene, onur konuğu olarak Entegrasyon Bakanı Cècile Kyenge katıldı. Gül İnce’ye ödülünü Başkonsolos Aylin Sekizkök verdi
Gül İnce, 1984 yılında Karabük’te doğdu. Ailesinin diğer tüm üyeleri gibi o da Demir Çelik Lisesinden mezun oldu ve 18 yaşında üniversite eğitimi için doğup büyüdüğü Karabük’ten ayrıldı. 4 sene boyunca Sosyoloji eğitimi gördüğü Denizli’de kaldı ardından yüksek lisans için İzmir’e gitti. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünde yüksek lisans yaparken tez araştırması için Erasmus programı ile halen yaşadığı İtalya’ya gitti. Burada yeniden üniversiteye kaydolup İspanyol-İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
İtalya’da bulunduğu yıllarda çeşitli futbol kulüpleri (Inter, Trabzonspor) ve firmalar için çevirmenlik hizmeti verdi.
ÖDÜL KAZANAN ÖYKÜDEN KISA BİR BÖLÜM
“ Korkuyorum. çok korkuyorum. Ellerim titriyor, bak! Yapamayacağım, anlayacaklar. Ne yaparlar bize, anlarlarsa? Döverler mi? Yoksa?!.. En kötü ihtimalle geri gönderirler, öyle değil mi? Ne yapabilirler ki daha fazla! Öyle değil mi?! Allahım! Adımı unuttum! Pasaportum nerede ? Bulamıyorum işte, sen söyle, yalvarırım, neydi benim adım?
Deniz demek Mare “
ÖDÜLÜN VERİLME GEREKÇESİ :
“ Gül ince’nin ‘Mare vuol dire Deniz’ –‘Deniz demek Mare’ isimli hikayesi Lingua Madre ulusal edebiyat yarışmasında, şu özelliklere sahip olduğundan, birincilik ödülüne layık görülmüştür; “İki kadınının sahte pasaportlarla göç etmesinin anlatılması aracılığıyla, korku, kaybolma, endişe ve iki kadının, ülkenin –genç kadınların tanımadığı erkeklerle evlenmesi gibi- ortak kültürlerini nasıl paylaştıkları, oldukça net bir dille dile getiriliyor. Yazar, bizleri, ana kahramanın Türkiye ile, yaşantısının geri kalan kısmını geçireceği İtalya arasında sıkışıp kalan gündelik yaşantısının içine hapsediyor. Kahramanın yol ve kader arkadaşı tarafından bir türlü hatırlanamayan sahte isim, öyküde dilin de uygun bir şekilde ifade edilmesiyle, kimlik temasına ışık tutuyor. İki kadının paylaştıkları zorluklar esnasında hissedilen ama sonrasında, erkek hükmüne girmeden hemen önce yok olan bir dayanışma hissi de mevcut.Sentez yeteneği olayların görkemli bir şekilde çözülmesini sağlıyor ve başarılı bir şekilde sonuçlanan birinci tekil şahıs anlatımı da kişisel deneyimin ve duygusal boşlukların altını çiziyor.
Yazı, yoğun ve keskin bir biçimde kısa bölümlerle ayrılıyor, insana gözleri açıkken güçlü bir flashback yaşatır gibi. “