WhatsApp Hattı:
Frekans Bilgileri: TÜRKSAT 4A Frekans:12265 Polarizasyon:Vertical(Dikey) Sembol Rate 27500 FEC: 5/6
SON DAKİKA

YENİYILA GİRERKEN VASİYET GİBİ BİR YAZI …

Bu haber 24 Ekim 2013 - 14:00 'de eklendi ve 6.015 kez görüntülendi.

(Bu yazı 2011 yılı Aralık ayı sonunda yeni yıl öncesinde, Mustafa Yanık tarafından kaleme alınmıştı.

O günlerde yayınlamak istemediğimiz bu yazıyı şimdi siz okurlarıyla paylaşıyoruz)

 

 

 

YENİYILA GİRERKEN VASİYET GİBİ BİR YAZI …

Bizim eşimle tanışma tarihimiz ve yeri : 9 Ocak 1970, Ankara Akman Pastanesi…

Bizim nikah tarihimiz ve yeri: 31 Aralık 1970, Karabük Evlendirme Memurluğu…

Düğün tarihimiz ve yeri ise: 4 Ocak 1971 Karabük İşçi Lokali…

 Yani biz genel olarak tanışmamızın, nikahımızın ve düğünümüzün 41.  yıldönümünü de kutladık bu yılbaşıyla birlikte…

Tanışmadan başlarsanız 42. hatta 43. yıllarını da sayabilirsiniz…

 Vay be, yuvarlak hesap 40 yıl ha….

 

Yıllar koşar adım gelip geçiyor.

Yaş bir de bir yerlere gelip yönünü batıya çevirdiğinde daha da hız kazanıyor zaman, sanki sona bir an önce ulaşmak istercesine.

Zamanla birlikte yaşam da hızlanıyor.  

Telaş çoğalıyor…

 Yetişememe ve yetiştirememe duygusu ağır basmaya başlıyor.

 

Sevgiler de hızlanıyor, sevilme özlemleri de…  

Hele özlenme duygusu daha da yoğunlaşıyor.

 Ve tüm bunlara paralel soluklar da hızlanıyor atılan her adımla birlikte.

 Oysa adımlar yavaşlıyor…

EŞİM, COCUKLARIM, GELİNLERİM VE TORUNLARIMLA BİRLİKTEYİZ….

Her yeni yılda bir daha ki yeni yıla ulaşılıp ulaşılamayacağı düşüncesi insanın şuralarında bir yerlerinde bir sızı halinde dolaşmaya başlıyor.

Herkesin mutlu olduğu o saatlerde…

Ya da herkesin mutluluk rolü oynadığı o saatlerde bunları dile getiremiyorsun.  

Bir kadeh…  

Bir daha, diyerek ve bir yerlerden bulduğun;  “Ömrümüzün son demi, son baharıdır artık…” şarkısının etkisine kapılmışsın pozlarıyla dağıtmaya çalışıyorsun o hüzün bulutlarını.

Ve ardından gelen bir dizeyle de geride bıraktığın uzun yılların taşıdığı yüklü anıların yoğunluğunda gezinmeye başlıyorsun yarı kapalı gözlerle: “Maziye bir bakıver, neler neler bıraktık…”

 

Oysa söylemek istediğim çok şeyler oluyor o saatlerde.

Bunları anlatmaya kalksam en başta eşim isyanları oynar tüm hüznüyle; “Yanık sırası mı bunları düşünmenin ve konuşmanın?…”

Ben de bilirim elbet, olmadığını.  

Zaten hadi konuş desen de konuşamam.  

Ama içimde o duyguların yaşadığını, kök saldığını da saklayamam ki…  

Neler düşünmem ki!…

 

Şimdi bunları yazdığımda sanki vasiyet gibi alırlar mı diye de düşünmeden geçemiyorum ama yazmadan da duramıyorum.

 

Diyelim ki ölüm kaçınılmaz hale geldi.

Doktorlar; “Şu andan itibaren yapacak bir şey yok. İsterseniz evine götürün de son soluğunu orada versin” gibi bir söz etmesinler…

 

Doktorlar öyle bir söz ederlerse eğer karım çocuklarım ve dostlarım hemen itiraz etsinler.

 Bilirim onlar itiraz edemezler ama orada bulunan birileri bu itirazı mutlaka yapsınlar isterim.  

Öleceksem hastanede ölmeliyim…

Çünkü karım ve çocuklarım beni evimde uzun yıllar süren yaşantımdaki görüntülerimden çok ölüm anımı hatırlayacaklarından üzüleceklerdir.  

Üzülmelerini istemem…

 

Çocuklarım çalıştıkları yerlere döndüklerinde evimizde yalnız kalacak olan eşim, yalnız akşamlarında ölümle buluştuğum noktadan gözlerini alamayabilir uzun süre.  

Üzülsün istemem.

 O hep beni evimde o bed sesimle şarkı söylerken, yazı yazarken, otururken-kalkarken anımsasın isterim.

 Giderayak haksızlık etmek yakışmaz bana.

 

Bir başka adet de cenazenin evin ya da apartmanın önüne getirilerek veda ettirilmesidir ki asla istemem.

 Ben sağlığımda evimden çıkarken eşim beni hep balkondan el sallayarak uğurlar.

 Benim yokluğumda da gözlerinde hep o eski anılar olmalı.

  Salınarak çıkar, şurada döner, el sallar ve uzaklaşırdı, diye düşünsün isterim. 

Aksi halde gözlerinde hep cenazemin gidişi canlanır balkona çıktığında ve üzülebilir.

Üzülmesini istemem.

 

Ayrıca komşularım da hep böyle neşeli olarak anımsamalı beni…

Ve, belediye hoparlöründen mekanik bir sesle ; “Kardemir emeklilerinden…”  Ya da ; “BRTV elamanlarından…” diye başlayarak falancaların filancası şeklinde bir ses de istemem aslında ama eşe-dosta, hısım-akrabaya duyurmanın da bir başka yolu yok ki…

 

Bu durumda da eşim ve sevdiklerim daha doğrusu sevenlerim  hergün verilen anonslarda benim için yapılanı anımsayarak yüreklerinin bir yerlerinde bir sızı duyabilirler.

Ama bir yolu var…  

Bakınız, birileri el atarsa bu cenaze işlemlerine ve gücü yeterek müftülüğe falan ulaşma şansını yakalayabilirse bu kentin tüm camilerinde sala verilmesini isterim.

Hatta Safranbolu camilerinden de…

Dahası Kuzyaka divanından da…

Yani Kuzyaka’nın dört köyü olan  Hacılar, Öteköy, Köseler, Navsaklar’ın camilerinden…

Yanık sesli müezzinler en yanık sesleriyle salayı okumalı ve ardından da anonsu yapmalılar.  

Ne kadar da anlamlı olurdu biliyor musunuz?…

 

Allah bilir ya, öylesi bir durumda başımı kaldırıp onları dinlerim gibi geliyor şimdi bu satırları yazarken.

 Daha beş-alt yaşlarındaydım.

Dedem İbram Çavuş kalp hastasıydı.

 Yemen’den miras kalmıştı o hastalık O’na.

 Bir gün Karaağaçlık’ta çift sürerken bir helke ayran götürmüştüm. Dedem öküzlere hooo dedikten sonra ayranı kafasına dikmiş içerken Geredeli Hoca’nın yanık sesi yankılanmaya başlamıştı semada.

Dedem bir süre öylece kaldı.

Sonra helkeyi yere bıraktı ve dinlemeye başladı.

 Gözlerinin dolduğunu hissettim.  

O da benim anladığımı anladı ki başımı göğsüne doğru bastırarak sala bitinceye kadar sımsıkı tuttu.

 Ne zaman bir sala duysam hüzünlenerek hep o anı anımsarım.

 

Dostlarım, ben yaşamım boyunca zaman zaman çok üzenlerin olmasına karşın kimseyi bilinçli olarak üzmemeye özen gösterdim hep. Kırıldığım çok oldu ama kimse kendisini kırdığımı söyleyemez kolay kolay.

 

Yaşarken bu denli dikkatli olan bir insan ölürken ya da öldükten sonra neden üzsün ki sevdiklerini!…

Ama diyeceksiniz ki; “ Ulan yeniyıla girerken bu yaptığın ne peki?”  Vallahi haklısınız ama bu bir günlük bir üzüntü olur değerli dostlarım, ama dediklerim yapılmazsa eşim, çocuklarım, komşularım ve siz sevdiklerim uzun süre üzülebilirler belki de.

 O zaman bir günlük üzüntüye değer bu durum diye düşünüyorum.         

Siz ne dersiniz?…

Sizlere sağlıklı ve uzun bir ömür içinde kutlayacağınız nice yıllar diliyorum.  

Yeni yıl, yaşamınız boyunca hayal dahi edemeyeceğiniz güzelliklerle gelsin istiyorum.

Mutluluk ve esenlik hep üzerinizde şemsiye gibi koruyucunuz olsun. Sevgi rehberiniz olsun…

 

 

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

5 ADET YORUM YAPILDI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
İlhan Tanç24 Ekim 2013 / 21:41Cevapla

Ben daha uzun yıllar sizin yazılarınızı okuyacağımı düşünüyorum. Allah acil şifalar versin.

Dilektaser30 Ekim 2013 / 22:06Cevapla

Okurken gozyaslarimi tutamadim uzun zamandir kaybettigimiz segerleri hatirlatti Sevgi Allah rahmet eglesin huzurla uyu mustafa amca

ayla ispir12 Kasım 2013 / 10:45Cevapla

kelimelerin tükendiği …boğazımızın düğümlendi an…söylenecek söz yok…

Fevzi ERBAHAN28 Kasım 2013 / 04:41Cevapla

Mustafa Abi,mekanın cennet olsun.Nurlar içinde yat.Okurken çok duygulandım.Kederli yanık ailesine başsağlığı diliyorum..

m.ali aktar11 Aralık 2013 / 11:08Cevapla

“İnna Lillahi ve inna ileyhi râciUn”=O’ndan geldik yine O’na döneceğiz (Ayet)
“Küllü nefsin zâigatü’l mevt. Sümme ileynâ türceûn”=her nefis(can) ölümü tadacaktır. Sonra yine bize döndürüleceksiniz.(Ayet)

Mrhum Mustafa Yanık’ın yazısını, boğazımda düğümlenmiş bir hüzünle okudum. İnsan “öz”ü olan bir insandı O.. Şair ruhlu şaird’di…İnce ve kibar bir beyefendiydi.. Olayları, hayatı, dünyayı, dünya hayatının sonunu, ölümü, ölüm sonrasını… Düşünen, analitik bir bakışla yorumkar yapan bir yazar, iyi bir aile babası, bir adam’dı O.. Çok diyaloğumuz ve hukukumuz yoktu. Ama takip ederdim kendisini.. Şimdi dualarımda…

Buradan hareketle,düşüncelerimi de paylaşmak isterim:
Şöyle böyle 55-56 yaş da biz yaşamışız… Hayatımın belli zamanlarında, GONG!lar çalmıştır… Her GONG bir titreyiş ve bir ürperiş oldu hayatımda.. 50 yaşımdaki gong ise çok farklıydı: Ölüm hakikatini haykırıyordu bana.. Ölüm sırrını çözdüğüm anda; hayata, ölüm penceresinden bakabildiğim, ölümle barışık olabildiğim zaman daha mutlu olabileceğimi anladım. Ölümden kormak veya kaçış nafile bir çaba..! Ve dedim ki kendi kendime, “hayat, bir havai fişek parlaması, bir flaş patlaması kadar kısa.. Ölüm de böyle bir zaman içinde gelecek.” “A..! Tamam mı..! Bitti mi dünya! ama..” demeden, VAHYE sarılmanın, tam bir Müslüman olma çabasının, bu bağlamda, EMİN İNSAN olmak gerektiğinin farkına vardım hamdolsun.. Geç de olsa… Daha kat edeceğimiz çok yol var insanlık kulvarında…. Bu soylu düşünceleri, kibir, haset, hırs, başkalarına göre yaşama, vb perdelerden de arındırmak gerektiğini geç de olsa anladım… Sokaktaki insanların, %75 dolayında bir bölümünün, aptalca, şuursuzca, mantıksızca bir koşuşturma ve yaşam içinde oldukları da farkettiklerim arasında…
Ve “Neyleyim Dünyayı Bana Allah’ım Gerek” dedim Aziz Mahmut Hüdai Hz.leri yolunda…
Dünayı, ihtirası gönlümden sildim, ama helalinden çalışmayı terketmedim. Kimseye de terki dünya et yat denemez, demem. Dünyaya gönlü kaptırmadan, helalinden, haramın her türlüsünden sakınarak çalışmak, hatta çok çalışmak, kazanmak; kazandıklarından da fakir fukara, garip gurebayı istifade ettirmek gerek.. İşte “Anlamlandırılmış hayat” bu olsa gerek diye düşündüm…
Ve Hesaba da hazır olmak… Veremeyeceğin hesap ile gitmemek.. Kul hakkıyla, ölüm ötesi sonsuz yolculuğa çıkmamak gerek.. Çaba bu olmalı.. Sahi ölüm mü? Ölüm diye bir şey de yok aslında… “Ölen hayvan imiş, Aşıklar ölmez..”-Yunus.
Dünya değişimi törenleri… Olsa da olmasa da artık kişiyi bağlamaz fazlaca… Cemmatin çok ve şahitlik edenlerin çok olması hakkında hadis var… Lakin, esas değişmiyor.. Herşey kişinin kendisinde bitiyor. Bendeniz de onun için N.Fazıl Dizeleriyle diyorum ki, “Cenazemde olmasın çelengim top arabam. Tabutumu taşısın dört tam inanmış
adam…! ”
Mustafa Abi’nin vefatı ve yazısı, bize de bir şeyler dedirtti..
Rabbim cümlemize hayırlı ömür ve hayırlı ölüm versin.. Ölümden korkarsam namerdim… Hesaptan korkuyorum ve alabildiğine hazırlanıyorum… Zenginlik, varlık, ve şöhret sarhoşluğu içinde olanlara da aynı şeyleri düşünmelerini, “kendilerie gelmelerini” arzu ediyorum. vallahi, billahi, tallahi, bu dünyaya zengin olmak,şöhret olmak, nefsi arzularımızı tatmin edip, yatıp uyumak kalklmak, zevkü sefa sürmek, medyatik olup, caka satmak vs. için gelmedik… Ölüm ötesindeki sonsuz hayata hazırlanma sınavına geldik. Rabb’e kulluğa, ibadete geldik… Gerisi aksesuar.. vesselam.
Selam saygı ve dualarla.. dualarınızla… 1 garip