WhatsApp Hattı:
Frekans Bilgileri: TÜRKSAT 4A Frekans:12265 Polarizasyon:Vertical(Dikey) Sembol Rate 27500 FEC: 5/6
SON DAKİKA

“ALLAH’IN EVİ” VE SİYASET

Bu haber 19 Haziran 2013 - 10:48 'de eklendi ve 4.715 kez görüntülendi.

“ALLAH’IN EVİ” VE SİYASET

TOMA’dan gelen suyla aykları yerden kesiliyordu çoğunun…

Kafaüstü düşenler oluyordu, kan-revan içinde…

Biber gazı önce gözlerine vuruyordu insanların.

Sonra genizden başlayarak ciğerleri dağlayıp dağılıyordu şarapnel parçası gibi bedenlerinde…

Coplar dayanılmaz acı veriyordu…

Tahta sopalarsa derin izler bırakıyordu indikleri yerlerde.

Tekme-tokat birbirine karışıyordu.

*

Baygındı bazıları…

Kandan yüzü tanınmayanlar vardı.

Soluk alamayanlar, acıyla kıvrananlar…

*

En çok da gururları yaralıydı…

Umutları…

*

Birazcık kendini iyi hissedenler bu arkadaşlarını omuzladıkları gibi o cehennemden dışarı çıkarmaya, kaçırmaya çalışıyorlardı.

Ama sığınacak bir yer yoktu ki etrafta.

*

Artık soluklarının yetmeyeceğini hissettikleri anda en önde olan genç Bezm-i Alem Valide Sultan Camisi’ni gördü.

“Allah’ın evi” diye geçirdi içinden ve hemen oraya yöneldi.

Ardındakiler de izlediler kendisini.

Öndeki çocuk; “Allah’ın evi demek günah mı acaba?” diye düşündü ve ardından da; “Allah’ın evi gönüllerdir ama halkımız camilere bu adı vermiş, ne yapayım” diye geçirdi içinden.

*

Ayakkabılarını çıkararak yaralıları içeri taşıdılar.

Gönüllü doktorlar vardı…

Tıp fakültelerinin gencecik öğrencileri koşup gelmişlerdi…

Hemşirelerin bir kısmı formalarını bile çıkarmadan uçmuşlardı adeta.

Ve hepsi de elele vererek orasını gerekli tıbbi malzemelerle adeta bir ecza deposu haline getirmişlerdi.

Her biri bir yaralıya ve baygın olanlara müdahale etmeye başlamışlardı.

*

Camiye ilk yönelen çocuk yaşındaki genç uzandığı yerden düşünüyordu.

Bu cami II. Mahmut’un eşi ve Abdülmecit’in annesi Bezm-i Alem tarafından yaptırılmıştı.

*

Camiyi oğlu Sultan Abdülmecit annesinin anısına 1855 yılında tamamlattırarak Bezmialem Valide Sultan Camii adı altında hizmete açtı. Cami zamanla Dolmabahçe Sarayı’na yakınlığı nedeniyle o adla anılmaya başlandı.

“Allah razı olsun kendisinden” derken sızıp kalmıştı olduğu yerde.

*

Ertesi akşam daha büyük olaylar yaşanmaya başlamış, yaralılar daha da çoğalmıştı. Ortalık cehennemi andırıyordu… Çığlıklar, haykırışlar göklere uzanıyor ve insanlar çil yavrusu gibi dağılıyorlardı.

Yine güzel yürekli insanlar yaralıları kucaklarıyla, sırtlarıyla ve elele vererek o cehennemden çıkarıp iyileştirecek yar aramaya başlamışlardı.

*

Onların yolu da Bezm_i Alem Camisi’ne düşmüştü.

Ama bu kez arkalarından polisler kovalıyordu. Yakaladıklarını yaralı-bereli demeden yeniden hırpalıyorlar ya da gözaltına alıyorlardı.

Can havliyle attılar kendilerini caminin içine ama bu kez ayakkabılarını bile çıkaracak zaman bulamamışlardı.

*

Ve hemen gönüllü doktorlar, asistanlar, hemşireler görev başı yapmışlardı.

*

Cami görevlisi tedirgindi.

İnsanlar manen en sıkışık zamanlarında nasıl ki Allah’a sığınıyorlarsa, yine böyle dar zamanlarda da Allah’ın evine sığınabilirlerdi ama herkes o bilinçte değildi ki…

“Tutar bir yobaz şikayet ederse başım derde girer” endişesine kapılarak önce doktorlar ve yaralılarla konuştu. Sonra da polislerle…

İki tarafla anlaşınca yaralıları ve sağlıkçıları camisinden uğurlamış oldu.

*

Ertesi gün bomba patladı…

O hoyrat ve acımasız yürekli insanlar, siyasetçiler ve yandaş basın kıyameti kopardı:

“Camide içki içildi, ayakkabılarla girildi” ve daha neler…

*

Ben Allah’tan ve kuldan utandım, onlar tınmadılar bile.

O gün bir makale okudum:

*

Yazar: Süleyman GÜNDÜZ (Hakikatin Bilgisine Ulaşmak)

Gazete: YENİ ŞAFAK (9 Haziran 2013)

Allah korkusuyla yazılmış bir yazı ruhumda bahar havası oluşturdu.

O yazıdan kısa bir paragraf alalım:

*

“Cami müezzini Fuat Yıldırım olayları yeniden yaşar gibi anlattı. Ayrıca tümünün görsel kayıtlarını yapmış. Cumartesi ve Pazar akşamı Dolmabahçe’de biriken göstericilere polis müdahale edince bir grup camiye sığınmak zorunda kalmış. İlk gün yeterli bir zaman bulunduğu için ayakkabıları çıkartarak camiye girmişler. İkinci gün müdahalenin şiddet dozu arttığı için göstericiler can havliyle ayakkabılarını çıkartmadan cami kapısının anahtarını kırarak içeri girmişler. Müezzin Fuat Bey göstericileri sakinleştirmiş, yaralananlara camide tedavi imkanı tanımış. Ne alkol alan ve ne de içen bir kişi görmemiş. Polislerle konuşmuş ve ortalık sakinleşince göstericileri camiden sükunetle çıkartmış. Son cemaat mahfilindeki pencerede ezik bir bira kutusu kalmış. Oraya nasıl bırakıldığını görmemiş”

*

İşte gerçekler…

Hükümete yakın bir gazetenin yine yakın bir yazarının makalesi…

Cami imamı ve müezzininin açıklamaları…

Allah razı olsun bu Cami’yi yaptıranlardan ve o gece yaşanan gerçekleri anlatan ve yazanlardan…

*

Bu oyunu 1950’li yıllarda Demokrat Partililer de oynamıştı.

Ve hala daha bazı siyasetçiler o iğrenç iftirayı hala daha dillendirirler.

Neymiş?…

“CHP, 1940’lı yıllarda camileri kapatıp, içine arpa-buğday doldurmuş…”

Yazıklar olsun bu iftirayı atanlara…

*

2. Dünya Savaşı’nın en sıkışık yılları…

Hitler tüm Avrupa’yı almış ve Trakya sınırımıza dayanmıştı.

Askerlik 4 yıla çıkarılmış, belli yaşlardaki insanlar da askere çağrılmıştı.

Ve ülkede EKMEK KARNEYE BAĞLANMIŞTI…

*

Ülkede bir tek silo yoktu.

Köylerde, ilçelerde ve illerde bile yeterli devlet dairesi de yoktu.

Kamuya ait tek yer camilerdi.

Ve namaz ibadeti her yerde yapılabilir ama giden bir vatan bir daha geri gelmeyebilirdi. O nedenle üçü-beşi geçmeyen bazı ender sayıdaki camilere bu stoklar yapılmıştı.

Bir kez “daha yazıklar olsun, dini ve camiyi siyasete alet edenlere.” Diyorum.

Allah onlara gerekeni yapacaktır inancındayım.

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

7 ADET YORUM YAPILDI

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
TARIK19 Haziran 2013 / 13:59Cevapla

Mustafa Bey ülkeyi bu kadar zarara uğratan, her tarafı yakıp yıkanları ne kadar da masum aktivistcikler olarak anlatmışsınız. Yanlısınız, provekeye alet oluyorsunuz, hiç inandırıcı değilsiniz. Bir vatandaş olarak benim bu memlekette hakkım varsa, yakan ve yıkanlara/ onların yanlarında olanlara HELAL ETMİYORUM. Gazetecilik tarafsız yapılır diye biliyordum. TARAFSINIZ. Ayrıca o doktorların da kim olduğunu gördük. 7 ayrı hırsızlık sabıkası olan, cinayetten aranan DOKTORLAR. Söylenecek söz yok. Sözümüzü sandıkta söyleyenlerdeniz biz.

Nazan Yılmaz19 Haziran 2013 / 18:10Cevapla

Sevgili Mustafa abim, iyi ki tarafsınız, iyi ki halkın acılarını, halkın öfkelerini, horlanmışlığını görebilen insanlardansınız.
Büyük büyük kanalların büyük büyük yöneticileri ticari hesapları için olayları çarpıtarak kamuoyuna yansıtırken, isim yapmış yorumcular köşelerinde bu halk hareketini yanlış yorumlarken, sizin doğru ve halktan yana yazmayı seçmeniz yürekliliğinizi gösterir.

ahmet can22 Haziran 2013 / 19:31Cevapla

gerçekten gözlerim sulandı yazınızı okurken. kendimi insanı derinden etkileyen o acı ‘kore dramalarını! izliyormuş gibi hissettim. yazdıklarınızın %90’ı zaten kusura bakmayın ama 2 gram gerçekliği olmayan cümleler. ben bizzat Ankara’da eylemlere gözlerimle şahit oldum. polisin o biber gazını kime sıktığını gördüm. içlerinde bir tane akıllı adam denecek tip dahi yoktu. ya elinde DHKP-C, SDP, BDP bayrakları olanlar vardı, ya da ANKARAGÜCÜ taraftarının hap ve esrar kafasıyla gezen tipleri. hatta bir keresinde kızılayda; hasta taşıyan ambulanslara bile taşlarla sopalarla saldırdılar bu gözü dönmüş Vandallar.

İşin ‘Allah’ın evi’ tarafına girmeyeceğim. Bu hassas olguyu kaşımanız gerçekten manidar. lakin şunu da herkes bilsin; o çöplüğe döndürülen, bira şişelerinden sigara izmaritlerine kadar herşeyin çıktığı o cami görüntülerine bile sabırla yaklaşan ve gaza gelmeyen halkımla gurur duyuyorum. Zaten bu gezi parkı denen zırvada asıl amaç da; karşıt görüşleri sokaktakilerin karşısına çıkarıp bir iç savaş çıkarmaktı. tıpkı 68 kuşağının yaptığı gibi, tıpkı 80 öncesinde yapıldığı gibi.

ama tutmadı, bu saatten sonra da tutmayacak. siz de kaşımayın, boşverin. hele ki benim memleketimde hiç kimse gelmez bu oyunlara.

Mustafa YANIK23 Haziran 2013 / 22:51Cevapla

Ben gerçekten yazmayı ve konuyunyeterinc işlemeyi beceremiyorum sanırım. 50 yılı aşkın bir süredir yazdığım binlerce yazıya karşın meramımı anlatmayı beceremiyorum demek ki.
Tek cümlesinde on yanlış olan ve yazılanları anlayamayan insanları gördükçe yazmayı bile bırakmayı düşünüyorum. Ben ne anlatmışım vatandaşlar neler anlıyor.Ben cami görevlilerin açıklamalrını, eski bir AK Parti öilletvekili olan Yeni Şafak Gaztesi yazarının ağzından anlatıyorum okurların anladıklarına bakınız lütfen.
Bir kerede anlaşılmazsa 2 kez, 3 kez okumak lazım en azından.
Neyse okumaslar bile şöyle bir baktıktan sonra önyargılı olarak ve yorum yazmak içn zaman ayırdıkları için yine de teşekkür ederim.
Okurlrımız olmasa bizim de yazmamıza gerek olmazdı değil mi?…

ahmet can24 Haziran 2013 / 00:53Cevapla

mustafa bey; Bir kez “daha yazıklar olsun, dini ve camiyi siyasete alet edenlere.” Diyorum. bu cümle size ait.

yeni şafak yazarının ya da x gazte yazarının yazısını ya da izlenimlerini köşenize taşımanızda sorun yok.

sorun şu: o caminin görüntüleri mahkeme sonrası yayınlacak (cami görevlisini tehditler vs.) Şuanda tek tek davalar açılıyor ve bu görüntüler de mahkemelere sunuldu.

Şimdi görüntü yokken nasıl konuşabiliyoruz? siz de biliyorsunuz ki, o caminin fotoğrafları yayınlandı. Benim gördüğüm gibi sizin de görmeniz kaçınılmaz. ha; görmedim diyorsanız size linklerini atayım.

Allah’ın evine normal şartlar altında ibadet etmeye gidilir. Ezan insanı namaz kılmak için davet eder. Lakin bunun dışında da; başka ibadetler için de, gezmek için de, fotoğraf almak için, belgesel çekmek için vs. de gidilir. hatta polisten kaçmak için de girilebilir. buraya kadar sorun yok.

Sorun şurada başlıyor: madem kaçtın polisten girdin, hatta siz ne derseniz diyin çoğu hayatında belki ilk defa girmek zorunda kaldı. bari; Allah’a ya da inananların ibadet hanesine saygı duy. İçeride içmek nedir? İçmedilerse o bira şişeleri ne arıyor? halıflezin üstündeki çöpler, sigara paketleri, izmaritler???

Şimdi siz bunları normalleştirip; bu saygısızlığa tepki gösterenlere ‘dini siyasete alet ediyorlar’ derseniz, kusura bakmayın ne alıntı yaptığınız yeni şafak gazetesinin yazarı, ne de siz OBJEKTİF bir yorum yapmış olamazsınız.

Bizim bu ‘tek yönden bakan’, ‘ideolojik yaklaşım’ içeren yazınızı eleştirdiğimizde önyargılı oluyoruz, sizin yazınız önyargılardan arınık oluyor.

Bence tekrar kendinizi gözden geçirin. Son cümlem; camiye polisten kaçmak için girilmez diye bir kural yok. Ama giren de SAYGILI olsun manevi değerlere. Olmayana tepki gösterene de hemen ‘dini siyasete alet ediyorlar’ etiketini yapıştırmayın.

Olay bu kadar basit. Yazılarınızın da devamını bekleriz. Eleştirmek sizin yazmanız kadar en doğal hakkımız.

Mustafa YANIK25 Haziran 2013 / 01:24Cevapla

SAYIN AHMET CAN,
NEZAKET GÖSTERİP YORUM YAPTIĞINIZ İÇİN, BANA AKIL VERMEYE KALKIŞAN SÖZLERİNİZE KARŞIN BU YORUMLARINIZI YAYINMSINA İZİN VERİM. ANCAK SİZ SINIRI AŞTIĞINIZIN FARKNA VARAMADINIZ VE VARMAYA DA NİYETİNİZ YOK.
BIRAKIN BENİM YAZILARIMI OKUMAYI DA TAKTIĞINIZ GÖZLÜĞE UYGUN ŞEKİLDE YOLUNUZA DEVAM EDİNİZ.

ahmet can26 Haziran 2013 / 02:09Cevapla

1) içinde 1 tane hakaret ya da benzeri bir kelime dahi bulunmayan yorumlarımı burada yayınlamanızdan doğal ne var?
2) benim ne size ne de başkasına akıl vermek gibi bir lüksüm olmaz. Bunu bir defa ben kendimde bulmam.
3) Bence gereksiz bir hiddet içine girdiniz. Yazdıklarınız sizin taktığınız gözlükten dökülüyor. Biz de kendi taktığımız gözlüğe göre eleştiri yapıyoruz.
4) Madem biz kendi taktığımız gözlüğe göre yolumuza devam edip ‘sizin yazılarınızı okumayı bırakcaz’, o zaman da siz kendi taktığınız gözlüğe göre yola devam edip ‘yazmayı’ bırakın. Sonuçta brtv gibi yılların platformunda bir okuyucusunun hakaret ya da küfür içermeyen eleştirilerine hiddetlenip ‘yazılarımı okumayın’ diyip kendince yol göstermeniz; brtv ya da karabükün internet gazeteciliğinin etik kurallarına bile aykırı bir davranış.

5) Bu hiddetli tavrınızı Karabük kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum. Size hakaret ya da küfür edilmedikçe, bu yorumları yayınlamak boynunuzun borcu. Aksi takdirde ‘sansürcü’ bir zihniyeti kabul etmiş olursunuz.

6) Yazılarınızı okumaya ve eleştirmeye devam edeceğim. Siz kovsanızda.