Karabük Gazeteciler ve İletişim Derneği kongresi öncesi, yeni yönetimi oluşturma aşamasında Karabük Net Haber Yazı İşleri Müdürü Ergün Başkaya, Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde kadın bir araştırma görevlisinin başını açtığı için okulun dekanı ile Üniversite yönetimi tarafından baskılara maruz kaldığı yönünde bir duyum aldığını belirtti. Ben de kendisinden biraz daha deneyimli bir gazeteci olarak, olayı çok yönlü araştırıp doğruluğunu teyit ettikten sonra haber yapılmasında fayda olduğunu belirttim. Ayrıca, biz de BRTV Haber merkezi olarak konuyu araştırmaya başladık.
KAGİD Genel Kurulu’ndan sonra, ilk ziyaretlerimizi Karabük Valimiz Mustafa Yavuz ile Başsavcımız Selçuk Akman’a yaptık. Her iki ziyarette de, bazı önemli haberleri yaparken tarafların görüşlerini almanın, bilgi ve belgenin önemi konuşuldu. Perşembe gün, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulcebbar Kavak ile görüşüp bu konu hakkında bilgi almak için kendisini ziyaret etmek istediğimi belirttim. Cuma günü, saat 14.00’de randevu verdi. Ancak, Sayın Dekan Cuma günü sabahtan telefonuma tuhaf bir mesaj göndererek, “Mehmet bey merhaba Cumadan sonra görüşme talebiniz olmuştu. Araç kullanırken ajandama bakamadım. Bu ara çok yoğunum. Ayrıca bahsettiğiniz hususta üniversitemizin iletişim alanı yetkilisi ve Rektör danışmanı Prof. Dr. Mustafa İnce bey ile görüşebilirsiniz.” diye yazdı. Randevuyu iptal etti.
Dün, olayı yaklaşık bir aydan bu yana araştıran Ergün Başkaya “Karabük Üniversitesi’nde görülmemiş olay yaşanıyor” başlığı ile kamuoyuna duyurdu. Bu haber ile birlikte Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görevli iken başını açan ve ardından da bir başka fakültede görevlendirilen araştırma görevlisi olayı gündeme gelmiş oldu. Bu sıradan ve basit bir olay gibi gözükebilir. Hatta, Araştırma görevlisi değerli kardeşimiz ikna edilerek, böyle bir olay yaşanmadığı belirtilebilir.
İlk bakışta sıradan küçük gibi gözüken bazı olaylar, aslında hiç de sıradan değil, insanların doğrudan özgürlüklerine baskıdır. Bir öğretim görevlisi başını açtı diye, Dekan tarafından baskı altına alınmak isteniyorsa, olay Üniversitenin rektörüne iletilip, koskoca Rektör bir araştırma görevlisini makamına çağırttırıp, neden başını açtığını soruyorsa burada bir sıkıntı vardır. İçki içen Dekanı makamınıza çağırın “neden içiyorsunuz” diye sorun, başını açan Araştırma görevlisini makamınıza çağırttırın “neden başını açıyorsunuz” diye sorgulayın.
İlahiyat Fakültesi’nde Araştırma görevlisi iken başını açtıktan sonra, Edebiyat Fakültesi’ne görevlendirilen Araştırma görevlisi hocamız ile bugün uzun bir görüşme yaptım. Karabük Üniversitesi’nin Rektörü ve İlahiyat Fakültesi’nin Dekanı dua etsinler, konunun muhatabı Araştırma görevlisi, olayın büyütülmemesi taraftarı.. Çok çileler çekmiş ama içine atmış. Mesleğini çok seviyor. Son derece zarif ve iyi niyetli bir akademisyen. Yaşanan olayları yakın çevresi çok yakından biliyor. Ancak, basında yer almasından değerli hocamız içtenlikle üzüntü duymuş. “Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığı içinde… Elbette, işinden, aşından ve çok sevdiği mesleğinden koparılma endişesi de, olayın bir başka boyutu…
Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde bir araştırma görevlisinin kendi iradesi ile daha önce kapalı olan başını açtığı ve bir başka fakültede görevlendirildiği doğru bir bilgidir. Bu bilgiler, değerli hocamız tarafından basına aktarılmadığı gibi, haberin yayınlanmasından da üzüntü duyduğunu bizzat bugün kendisinden öğrendim. Ancak, bazı önemli olaylar, sadece muhataplarından değil, bu olayda olduğu gibi çevresinden basına ve kamuoyuna yansır. Basın burada, olayın yaşanıp yaşanmadığını araştırır. Konunun muhatabı Sayın Dekan, bizzat randevu verip, randevu saatinden birkaç saat önce randevuyu iptal etmemiş olsaydı, olay ile ilgili belki söyleyecekleri olacaktı. Ama, belli ki yaşandığı her halinde belli olan olay hakkında konuşmak, bilgi vermek istemiyor. Bugün değerli Dekanımız Prof. Dr. Abdulcebbar Kavak’ı üniversite içinden çok yakından tanıdığım, özlerine sözlerine güvendiğim bazı Akademisyen ve üniversite personelinden araştırdım. Galiba kendileri, önümüzdeki dönemde milletvekilliği adaylığı düşünüyorlarmış. Hatta, 3-4 ay önce bu olayın basında gündeme gelme ihtimali konuşulunca “keşke gelse, benim milletvekilliğim garanti olur” şeklinde ama espri, ama gerçek ilginç sözler etmiş… Etmiş diyorum, ben çok değerli bir dostumuzun sözlerine güvenerek yazıyorum. Eğer, bu lafları etti ise başlı başına bu bile bir skandal. Rezalet üzerinden, milletvekilliği hayalleri kurmak..! (Objektif gazetecilik adına Sayın Dekan’a, bu konuyu da yazılı olarak sordum. Evet ya da hayır yazmasını, böyle bir şey söyledim ya da söylemedim demesini rica ettim. Sağ olsun, bana yazdılar ve aynen şöyle dediler. “Mehmet bey bizim meşguliyetlerimiz var. İlmi yazılarla uğraşıyoruz. Sizin aradığınız bilgiler iletişim danışmanı Mustafa İnce beyde. İyi akşamlar.”
Sonuç olarak, gazetecilerin görevi kamuoyunda konuşulan, tartışılan konuları objektif olarak gündeme getirmektir. Ancak, öyle tuhaf bir dönemden geçiyoruz ki, konunun muhatapları ya konuşmuyor, ya konuyu saptırıyorlar, ya da baskı altına alınarak konuşturulmuyorlar. Konuşturulsalar bile doğrular bazen gizlenebiliyor.
Konu ile ilgili satırlarımı Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün basın ile ilgili söylediği şu anlamlı sözler ile bitirmek istiyorum.
“Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.”