CUMHURİYET KENTİ Mİ DEDİN, HADİ ORDAN
Önce şu saptamayı yapalım:
*
Bu kente “Cumhuriyet Kenti” adını kim koyduysa çok önemli bir iş yapmış.
Allah razı olsun kendisinden…
Ama bu kent uzun yıllar boyunca bu adına layık davranamamıştır.
“Laik” davranamadığı gibi “layık” da davranamamıştır.
*
Acaba “Cumhuriyet Ülkesi” başlığı daha mı yakışırdı bu yazıya dersiniz.
Neyse…
*
Yıl 1970’li yılların ortaları…
Hükümet ortaklarından birisi Saadet Partisi..
Rahmetli Necmetin Erbakan Hoca da Başbakan Yardımcısı…
Sanayi Bakanlığı da onlarda…
Ve tabii ki Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürü ve yardımcıları da aynı siyasal görüşün temsilcileri.
*
O yıllar sosyal tesislerin en canlı yaşandığı yıllar.
Mühendisler Kulübü…
Memurlar Kulübü..
Yenişehir ve Safranbolu İşçi Lokalleri…
Havuzlu Bahçe…
Yenilip-içildiği, eğlenilip-neşelenildiği…
Baloların, etkinlilerin, konserlerin birbiri ardına yaşandığı…
Film galalarının yapıldığı ylllar…
*
Kısacası Türkiye’nin parlayan Yıldızı bir kent durumunda…
Sanırsın ki herkesin Cumhuriyetci, demokrat, aydın, laik olduğu bir yer.
Meğer “yıldız” değil “yaldız” olduğunıun da ortaya çıktığı yıllar.
*
Birden kulüplerden bazı kişilerin azaldığı…
Özellikle Sabah namazlarında Yenişehir Camisi’nin dolmaya başladığı…
Bazı yerlerde gizli toplantıların başladığı yıllar.
*
“O yıllarda makam mı isteyeceksin…
İyi bir lojman mı almak istiyorsun…
Namazda genel müdür yardımcılarından ya da onlara yakın olanlardan birinin hemen yanı başında saf bağlamaya çalışacaksın.
Başka yolu yok”, derlerdi bunları yaşayanlar.
*
İşte onlardan ilginç bir örnek:
Adam sabahın erken saatinde caminin yakınında bir yerde sotaya yatmış ve bir yetkilinin gelmesini beklemeye başlamış. Az sonra Allah’ın takdiri bu ya en yetkili kişi de köşeden çıkıvermiş ama yanında da yalakaları…
Bizimki yılmamış ve ustaca bir manevrayla bu yetkilin sağ tarafında saf bağlama şansını yakalamış.
Bir süre sonra selam verme zamanı gelmiş.
Yetkili zat sağ tarafına dönerek; “ Es-Selâmu aleyküm ve rahmetu’llahi “ diye selam verdiğinde, bizimki yetkilinin gözlerine doğru bakarak “ Ve aleyküm selam” diye yanıt verdiğini anlatırlardı.
*
Günahı anlatanların boynuna:
Ondan sonra çocuğunu işe mi koyacaktın…
Makam mı isteyecektin…
Lojman mı alacaktın…
O iş tamam olurmuş.
*
Ama kentin bazı köylerinde işçi ilerleme sınavlarının yapıldığını…
Birçok mansıpların liyakata göre değil sakala gör verildiğinin yaşandığı yıllardı.
Cumhuriyet Kenti’nin insanları da o makam ve mansıpları kapmaya koşarlardı.
Hey gidi yıllar hey…
*
Ben o yıllarda Mühendisler Kulübü’nün üyesiydim.
Her akşam işten çıkınca oraya giderek brice otururken bir ufak rakı ile iki peynir söylerdik. Masada konularımız varsa onlara da isteklerini ısmarlardık. Ya da tersi olurdu…
*
Bir söylenti çıkmıştı “içki içenler tespit ediliyormuş” diye.
Bir süre sonra o masalarda da azalmalar olduğunu görmeye başlamıştık.
*
İş daha da ileri gitmiş ve “lojmanlarda içki araştırması yapılacakmış. Evinde içki bulunanlar lojmanlardan atılacakmış” söylencesi çıkmıştı.
Bakınız yine de sadece lojmandan atılacak, işten değil…
Yine de iyiymiş değil mi?
*
Ve bir gün yine aynı kulüpte yaşanmayan bir olay yaşanmıştı.
İçki isteyen birisine garson; “içki veremiyoruz efendim” dedi.
“Neden” sorusunun yanıtı daha da ilginçti: “efendim bugün kandil…”
*
Bazı arkadaşlarımla ben böylesi özel günlerde içki almazdık.
Bazen Cuma akşamlarına da da dikkat ederdik.
Olay buraya gelince ya özel yaşamdan, laiklilten, çağdaşlıktan ödün verilecek ya da direnilecekti.
Bu ikilemin arasında bocalarken gür bir ses duyuldu.
Konuşan bir değerli büyüğümüz, abimiz ve müdürümüzdü.
*
Sabahattin Nezir; “İnancım benimdir ve kimse karışamaz. İçki vermek de senin görevindir. Veremeyecek olanlar defolup gider bu kulüpten, günaha girmek isteyen de istediği kadar girer. Allah mısınız be, benim günahıma karışacak…” diye bağırdı.
Biz de “rakı istiyoruz” dedik…
Mecbur kaldılar ve bir daha asla bu olayı yineleyemediler.
*
Günah ise kandil gecesi içki içmek…
İnandığımız ilkeler adına günaha girmeyi göze almıştık.
Bazı zamanlar vardır ki inandığınız doğrular adına bırakın işsiz kalmayı, hapse girmeyi, çile çekmeyi…
Ölümü bile göze alabileceksin.
O zamanlar Karabük bu insanların yine de çoğunlukta olduğu bir kentti.
Yani “Cumhuriyet Kenti” özelliğini hala daha koruyabiliyordu.
*
Bir de şimdiki halimize bakıyorum da…
Hey gidi yıllar hey…
Hey gidi “Cumhuriyet Kenti” hey…
*
Alkol hakkında iki küçük örnek vererek bitirelim mi bu konuyu:
1-İçki trafik kazalarını önleyecekmiş:
İnanmayınız…
Türkiye 2012 yılında 145 ülke arasındabalkol tüketiminde dünyada 44. sırada imiş. (Bakınız Google)
O zaman dünyada trafik kazalarında da en azından 44. Sırada olması gerekirken neden ilk sıralarda olduğunu sormak lazım…
*
2-Alkollü erkekler saldırgan olurmuş.
İnanmayınız…
Eğer öyle olsa kadın cinayeti işleyenlerinin büyük çoğunluğunun sarhoş olması gerekir. Oysa bunların çoğu bağnaz, gerici ve tutucu insanlar…
Bakarsın ki adam beş yıl öncesi boşanmış karısını, “ sen şu adamla neden görüştün” diye kasiyor. Neymiş? Namus meselesiymiş…
*
NOT:
*
Şimdi bu yazıyı okuyanların içinde yine bin türlü yobazca yorum yapmaya kalkanlar olacaktır. Onlara diyecek sözüm yok. Çünkü ne onlar beni anlayabilirle, ne de ben onları…
Benim derdim doğruyu bildikleri halde ses çıkaramayan zavallılaradır.
Böylece biline…
Test etmek isteyenler varsa bu yazıya kaç kişinin yorum yapabildiğine bakarak anlarsınız gerçeği…
Dünyada içki içip zil zurna sarhoş olduktan sonra direksiyon başına geçecek Cumhuriyetçi ve laik mal topluluğu Türkiyedeki kadar fazla olmadığı için Türkiye Trafik kazalarında ön sırada