HIDIRELLEZİNİZ KUTLU OLSUN
Bu coğrafyanın yani orta ve Uzakdoğu’nun geleneklerinde olan en önemli bayramlardan biri de Hıdırellez’dir. Yani Bahar Bayramı’dır.
İslamiyet öncesinden Bahar Bayramı olarak kutlanan bayramlardan birisi olan Hıdırellez, biçim değiştirerek günümüzde de en çok ülkemizde olmak üzere yine aynı coğrafyada kutlanmaktadır.
*
Hıdırellez sözcüğü Hızır ve İlyas adlı iki nebi ya da peygamberden kaynaklanmaktadır.
Dedem İbram Çavuş: “Doğanın sahibi ve koruyucusu olduğuna inanılan Hızır Peygamberle, suların yani nehirler ve denizlerin koruyucusu olan İlyas Peygamberin yılda bir kez, 6 Mayısta buluşurlar. O buluşma gününü de bayram olarak kutlarız oğul” derdi.
*
Bu bayramların kutlandığı yerler mutlaka yeşillik, ağaçlıklı, içinde türbe ya da yatırların bulunduğu ve şırıl şırıl suların aktığı, kutsal kitaplarda Cennet olarak adlandırılan tariflere uygun yerlerdir. Buralara Hıdırlık adı verilir. Safranbolu’nun en görkemli yerlerinden birisi olan Hıdırlık Tepesi bu özelliklere sahip bir yerdir.
Şu anda sadece suyu eksik görünüyor ki onun da ilk zamanında orada bolca olduğunu varsayabiliriz.
*
Hıdırellez de Nevruz gibi aynı özellikteki bayramdan birisidir.
Her ikisi de baharın muştusu olan günlerdir.
Zira Türkler arasındaki halk takvimine göre bir yıl iki ana bölüme ayrılmaktadır.
Hıdırellez gününden (6 Mayıs) 8 Kasıma kadar süren devre 186 gün olup Hızır günleri adıyla anılmaktadır.
Bu dönem yaz mevsimi olarak adlandırılmaktadır
8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar süren ikinci devre kış devresi olup Kasım günleri olarak adlandırılmakta ve 179 gün sürmektedir.
*
Hıdırellez’de ortaya çıkan iki öz vardır: Ateş ve su…
Eski Türklerde ateş ve su kutsal bilinmiştir.
Ateş güneşi temsil eder ve bu nedenle tapınılan bir varlıktır.
İsa’dan yüzlerce yıl öncesinden bile böyle kabul edilmiştir. Onun içindir ki folklorümüzde önemli bir yer tutar.
Nevruz ve Hıdırellez gibi bayramlarla bazı yerlerde köy düğünlerinde ateşin üstünden atlamak bu geleneğin bir doğal sonucudur.
Rahmetli nineannem (Babaannem Emine) dini bayram arifelerinde, Cuma akşamları ile Hıdırellez ve Nevruz’da derdi ki:
“Oğul bacadan duman çıkmalı bugünlerde.
Ocağın ateşi hiç sönmemeli.
Ateşi külle örtmek yeter.
İçin için yanar. Külü kaldırınca tekrar alevlenir.”
Ve devam ederek rahmetli : “Ocağın arkasındaki kütük soyumuz gibi direnmeli ve ağır ağır yanmalı…” derdi.
Gerçekten de her evin ocağının arkasında kızarmış bir kütük yanar dururdu hiç bitmeden.
Tabii bana öyle geldiğini, bittikçe değiştirildiğini ama hiç boş bırakılmadığını büyüdükçe anladım. Hastaların üstünde ateş gezdirirdi Nineannem, “dağlamak” derdi.
Kurşun dökmenin temelinde bile ateş inancının olduğunu söylerdi dedem.
*
Nineannemin en büyük özelliği sabahın erken saatinde, köyün çeşmesinden ilk suyu almak olurdu.
Sabah ezanından çok önce kalkardı.
O yaşlardaki tüm kadınlar da aynı şeyi yapmak isterlerdi.
İşin özü: “Kısmeti kapmaktı…”
*
Su da kutsaldı.
Suyun kutsanması hakkındaki bir örnek hiç çıkmaz belleğimden. Ve bu örnek günümüzde çağdaşlığın yakaladığı son noktalardan birisidir.
Nineannem de, annem de; “ kesinlikle banyo yaparken suyun içine çiş yapmak çok günahtır. Asla yapmayın oğlum, asla…” derlerdi.
Yazın yıkandığımız, yüzdüğümüz Araç Çayı’nın içinden çişimizi etmek için dışarı çıkar daha sonra tekrar suya girerek yüzerdik.
Söylemesi ayıp mıdır bilmem ama şu anda bile duşun altında dahi o işi yapamam… Günaha girmemiş olurduk böylece.
Oysa bakınız günümüzde dere, çay ve havuzlardaki insanlara…
*
İşte ateşin yani güneşin ısıttığı doğayı HIZIR, bahar yağmurlarını, toprağın nemini, ağaçlara yürüyen özsuyu simgeleyen de İLYAS peygamberdi. Böylece oluşan doğanın dirilişini de HIDIRELLEZ temsil etmiş olurdu.
Ve bu durum da en önemli bayramlardan birisiydi.
*
Birleşme günüydü Hıdırellez: Ateşle suyun… İlyas’la Hızır’ın…
Ve onun içindir ki o gece genç kızlar kırmızı bezler gömerler toprağa hayırlı kısmetlerle birleşmek, baharlarca, yazlarca üremek, çoğalmak için…
Bereket için, baharda tüm doğanın isteklerinin gerçekleştiği gibi insanlar da isteklerinin gerçekleşmesi için dileklerde bulunurlar.
*
Dedem İbram Çavuş: “ Hızırla İlyas birlikte ya da sadece Hızır yetişsin diye evlerin kapıları gıygaşuk (yarı açık) bırakılmalı” derdi o gecelerde.
“Ocaklarda ateş bırakılmalı. Yiyecek ve içecek kapları ile zahire ambarlarının kapakları açık bırakılmalı. Cüzdan veya para keselerinin ağızları kapatılmamalı” derdi.
Hıdrellez’de kuzu eti, yahut kuzu etiyle bişi (Bir tür ince açılmış ve sütlü su ile ıslatılmış yufka) yemek adeti vardı.
Çünkü Hıdrellez günü bütün canlıların, bitkilerin ağaçların yepyeni bir hayata kavuşacağı, dolayısıyla Hızır’ın gezdiği, ayağını bastığı yerlerde yayılan kuzuların etinin, insanlara şifa, sağlık ve canlılık bahşedeceği söz konusuydu. Dahası yumurta boyanırdı Hıdıellez günü.
Doğadan toplanan bazı çiçeklerle ve kuru soğan kabuklarıyla, yine doğadan beslenen tavukların yumurtalarının boyanarak oyun havası içinde kırma yarışı yapılması ve yenmesi de aynı geleneğin bir başka yansımasıdır.
*
Her yıl Hıdırellez gecesinde olduğu gibi eşim bahçeye inerek dileklerini orada dikili bulunan güllerin dibine gömer..
Bu ya bir resimdir, ya maket ya da para….
Ben de oturur böyle bir yazı yazarım ve yazarken de sizler için tüm, dünya insanlığı için dileklerde bulunurum.
Ne mi dileriz?
Söylenmez ki…
Şu kadarını söyleyebilirim; “sevenlere ve sevilenlere…”
Umarım Cenab-ı Allah’ın dileklerimizi duymasına aracılık ederler Hızır ile İlyas Peygamberler…
Bekleyelim, görelim ve “Amin “ diyelim tüm kalbimizle….
Hıdırelleziniz kutlu olsun değerli dostlarım…
*
Sevgim sizinle Hıdırellez güzelliğiyle olacak ve olmaya devam edecektir.
Ama kalbinizi sevgiye ve güzelliklere açık bulundurduğunuz sürece…
Sevgiyle kalınız…
eline kalemine gözüne gönlüne sağlık allahtan sağlık dilerim güzel yazı tam benim bahar bayramımı anlatıyor coğalması dileğimle NE MUTLU TÜRK üm DİYENE