(Bu yazı 2011 yılı Aralık ayı sonunda yeni yıl öncesinde, Mustafa Yanık tarafından kaleme alınmıştı.
O günlerde yayınlamak istemediğimiz bu yazıyı şimdi siz okurlarıyla paylaşıyoruz)
Diyelim ki ölüm kaçınılmaz hale geldi.
Doktorlar; “Şu andan itibaren yapacak bir şey yok. İsterseniz evine götürün de son soluğunu orada versin” gibi bir söz etmesinler…
Doktorlar öyle bir söz ederlerse eğer karım çocuklarım ve dostlarım hemen itiraz etsinler.
Bilirim onlar itiraz edemezler ama orada bulunan birileri bu itirazı mutlaka yapsınlar isterim.
Öleceksem hastanede ölmeliyim…
Çünkü karım ve çocuklarım beni evimde uzun yıllar süren yaşantımdaki görüntülerimden çok ölüm anımı hatırlayacaklarından üzüleceklerdir.
Üzülmelerini istemem…
Çocuklarım çalıştıkları yerlere döndüklerinde evimizde yalnız kalacak olan eşim, yalnız akşamlarında ölümle buluştuğum noktadan gözlerini alamayabilir uzun süre.
Üzülsün istemem.
O hep beni evimde o bed sesimle şarkı söylerken, yazı yazarken, otururken-kalkarken anımsasın isterim.
Giderayak haksızlık etmek yakışmaz bana.
Bir başka adet de cenazenin evin ya da apartmanın önüne getirilerek veda ettirilmesidir ki asla istemem.
Ben sağlığımda evimden çıkarken eşim beni hep balkondan el sallayarak uğurlar.
Benim yokluğumda da gözlerinde hep o eski anılar olmalı.
Salınarak çıkar, şurada döner, el sallar ve uzaklaşırdı, diye düşünsün isterim.
Aksi halde gözlerinde hep cenazemin gidişi canlanır balkona çıktığında ve üzülebilir.
Üzülmesini istemem.
Ayrıca komşularım da hep böyle neşeli olarak anımsamalı beni…
Ve, belediye hoparlöründen mekanik bir sesle ; “Kardemir emeklilerinden…” Ya da ; “BRTV elamanlarından…” diye başlayarak falancaların filancası şeklinde bir ses de istemem aslında ama eşe-dosta, hısım-akrabaya duyurmanın da bir başka yolu yok ki…
Bu durumda da eşim ve sevdiklerim daha doğrusu sevenlerim hergün verilen anonslarda benim için yapılanı anımsayarak yüreklerinin bir yerlerinde bir sızı duyabilirler.
Ama bir yolu var…
Bakınız, birileri el atarsa bu cenaze işlemlerine ve gücü yeterek müftülüğe falan ulaşma şansını yakalayabilirse bu kentin tüm camilerinde sala verilmesini isterim.
Hatta Safranbolu camilerinden de…
Dahası Kuzyaka divanından da…
Yani Kuzyaka’nın dört köyü olan Hacılar, Öteköy, Köseler, Navsaklar’ın camilerinden…
Yanık sesli müezzinler en yanık sesleriyle salayı okumalı ve ardından da anonsu yapmalılar.
Ne kadar da anlamlı olurdu biliyor musunuz?…
Nur içinde yat Allah rahmet eylesinMustafa abi ne güzel ne anlamlı bir yazı bırakmışın geride kalanlara ….